Nazım Bey, gelecekte de içinde oturacağı büyük ve görkemli konakta doğdu. Babası kendi zümreleri içinde saygın bir kimse ve devletin üst basamaklarına tırmanmakta olan yüksek rütbeli bir memur idi. Nazım Bey'in annesi de saray bağlantıları oldukça kuvvetli, saygın bir aileden geliyordu. Büyürken babasının izinden giderek onun memuriyetini devralacağı düşünülen Nazım Bey, tüm ailesini şaşırtan bir karar vererek ticarete atıldı. Genç yaşta patron olmasının yükü ve bu yükü daha önce taşımış hiçbir rehberi olmayışı Nazım Bey'i sabırsız, mükemmeliyetçi ve kontrol konusunda çok hassas hale getirdi. Yine de öfkesinin yakıcılığı gözlerinden okunan bir kişi oldu her zaman. Oysa çok kibar bir adamdı, saygı çerçevesinden asla çıkmayan, aşırılığı olmayan bir kişiydi. Gençlik heveslerinden biri olan avcılığı da bırakmamış, işinde olduğu kadar bu uğraşında da başarılı olmuştu. Nazım Bey, eşini kaybettikten sonra daha da sık çıkar oldu ava. Nazım Bey'in gelecek planları Calibe'yi gördüğü gün değişti.
Calibe'nin güzelliğinden etkilendiği kadar onun bakışlarındaki vahşilikten, kendisinden başka kimseye ait olamayacak gibi görünen bu kadının cazibesinden etkilendi.
Nazım Bey, aşka ikinci kez düşüyordu hem de hayatının ikinci baharında. Calibe'den onun olmasını bekliyordu. Sadece onun olmasını, başka bir şey değil. Nazım Bey, Calibe kollarında olduğunda kendisini tamamlanmış hissedeceğini düşünüyordu. Kudretli Nazım Bey, kendi avına gönüllü olarak teslim oluyordu.