ADEM SIR - 1983 (Mehmet Ali Nuroğlu) İçe kapanık, kendi dünyasını ele vermeyen, küskün yüzlü, içinde ne fırtınalar koptuğunu okuyabildiğimiz, ama ne olduğunu asla çözemediğimiz adam. Ölümü fazla yakından tanıdığı için artık ondan korkmuyor. Ne İstanbul, ne de savaşta yaşadıkları bir türlü yakasından düşmüyor. Hayatı askerden önce ve sonra diye ikiye ayrılıyor. Askerde başına bir şey gelmiş. ‘o şey’ için ordu ona bir madalya vermiş. Ve evine geri göndermiş. Ama Adem aslında oradan hiç dönememiş. Sadece kendine değil, tüm dünyaya yabancılaşmış. Orda olan biteni kimse bilmiyor. Ama o her neyse, Adem’in içini boşaltmış. Hayatta tekrar bir anlam bulması gerek şimdi. Ama önce kendini affetmeli. Zaafı: Kendine inancını kaybetti, hatalarını affedemiyor. Kendini affetmek, tekrar yaşamak için tek şansı aslında EVA. Gücü: Adalet ve koruma duygusu. Kaybedecek bir şeyi olmaması.
ARİF KURTAY – 1962 (Selçuk Yöntem) Adem’e yardım eli uzatan, iyi niyetli, orta direk aile babası. Berber dükkânı var. Ama burası dükkandan fazlası; Adem ve onun gibiler dertlerini dökmeye, akıl almaya, huzur bulmaya da geliyorlar. Arif’in çayı gibisi de yok. Muhafazakâr, inançlı, ailesini namusuyla geçindirmeye çalışıyor. Titiz, dikkatli, saygılı. Ağırbaşlı. Ölçülü. İyi huylu. Yirmi sene geriye gidin. Şimdi tüm yukarıda yazdıklarımızı alıp bir kenara atın. Arif’in gömdüğü ve bir daha asla geri kazmayacağına yemin ettiği günahları, o günahlarla yaşanmış bir yaşamı var. Adem’in gelişiyle. O hayata geri dönüyor. Zaafı: Kızı Şule başta olmak üzere ailesi. Bir de içki şişesi. Gücü: Hep beraber görelim.
EVA MATEİ – 1986 (Lavinia Longhi) Moldovalı. Tıptan mezun. Tuttuğunu koparan, zeki, cesur bir karakter. Genç yaşta ağır bir sorumluluk almış. Kız kardeşine o bakıyor. Ülkesindeki herkes gibi yoksulluğu biliyor ama hayatın kabasıyla hiç karşılaşmamış, burada yaşadıkları ilk geceden sonra bambaşka biri oluyor. Eva’nın tek amacı var artık. Hatasını düzeltmek ve kardeşini kurtarmak. Hayatı pahasına. Zaafı: Kardeşini kurtarmak için herşeyi yapabilir, gerekirse sevdiklerini harcayabilir. Harcayacak da. Gücü: Kuvvetli bir vicdan azabı. Vicdan azabı o kadar kuvvetli ki, her şeyi yapabilir. Yılmıyor, vazgeçmiyor, kardeşini alana kadar vazgeçmeyecek.
FELICIA MATEİ – 1993 (Denise Capezza) Moldovalı. Eva’nın gözünden sakındığı kız kardeşi. Hikâyenin en masum kurbanı. Daha çocuk sayılır. Ama masumiyetinden gelen tertemiz, çarpıcı bir güzelliği var. Hassas ve kırılgan bünyesine rağmen, zamanla içinden daha güçlü bir şey çıkacak. Çıkmak da zorunda, yoksa uçurumdan aşağı yuvarlanacak. Korkunç bir şey geldi başına, tarif edilmez işkenceler yaşarken. Kendini bulacak. Zaafı: İnsanlara inanıyor, güveniyor. Dünyanın nasıl bir yer olduğunu bilmiyor. Gücü: Hayal edebiliyor. En kötü durumda bile. Hayalleri onun yaşama devam etmesini sağlıyor.
YAMAN ÇETİN – 1975 (Erdal Yıldız) Aksaray’da fuhuş yapılan Cennet Otel’i işletiyor. Hikayenin en karanlık adamı. Yapabileceklerinin sınırı yok. Zamanında sektörün ağabeyleri onu ayak işlerinde kullanırdı, adam yaralamak, kadınlara kezzap atmak, adam vurmak, hesap ödemeyeni okşamak gibi… Artık mecbur değil, parmağını şıklatsa bu işleri halledecek adamları var, ama yine de yapıyor bazen, belki meslek alışkanlığı, belki hobi... Onun dünyasında birine güvenmek, birini sevmek diye bir lüksü yok. Tek bir istisna. Kutlu. Sadece ona güveniyor, kardeşini çok seviyor. Zaafı: Kutlu. Gücü: Korkmamayı öğrenmiş. Onu tehdit edeceğiniz, gözünü korkutacağınız hiçbir şey yok. Ölüm dahil. Uzun yaşamak istemiyor. En tepeye çıkmak istiyor.
NUR – 1973 (Esra Ronabar) Yaman’ın sağ kolu. Bir tür nefret-sevgi ilişkisi var aralarında. Ona hem aşık hem nefret ediyor. Fahişelikten, mamalığa yükselmiş. Kızları gerektiğinde acımasızca cezalandıran gerektiğinde de ağlamaları için omzunu veren bir kadın. Hayatın tüm yırtıcılığını üzerinde taşıyor. Bir süreliğine ona yaslanabilirsin, omzunda ağlayabilirsin, ama süre doldu mu gözünün yaşını silip işbaşı yapacaksın. Yoksa Yaman’dan önce Nur’u bulursun karşında. Zaafı: Yaman. Onu seviyor. Ona aşık. Hiç karşılık bulamayacağını bildiği bir aşkı ve hep saklamak zorrunda olduğu bir sırrı var. Gücü: Sabrı. Doğru zamanı beklemesini ondan iyi bilen yok. Bazen beş dakika, bazen on yıl. İstediğini almak için yavaşça, küçük küçük, kimseyi kızdırmadan, kavga etmeden, dikkatleri üzerine çekmeden çalışmayı ok iyi biliyor. Sonunda istediği olduğunda, sevindiğini bile göstermeyecek kadar hesaplı. Ona kim kızabilir? Böyle öğrenmiş hayatta kalmayı.
PINAR KILINÇ – 1981 (FUNDA ERYİĞİT) Eğitimli, iyi halli bir aileden geliyor. Biyoloji mezunu, reprezant olarak çalışıyor. Lise aşkıyla evli. Hayat Pınar’a, ailesine ve sevdiklerine hep iyi davranmış. Zorluk nedir, sorun nedir bilmez. Onun için kurulan o mükemmel balonun içinde ona tapan babası ve kocası, sorunsuz neşeli hayatını yaşayacak. Güven dolu. Kendine biçilen cici kız rolünü oynadığı sürece ona hiç bir şey olmayacak. Ama bir gün, herhangi bir gün değil, balayı gecesi, bir şeye tanık olacak. Ve kendi bile farketmeden o balonun çok dışına, bambaşka hiç tanımadığı bir dünyaya sürüklenecek. Dahası. O dünyayı eskisinden daha çok sevecek. Zaafı: Bağları. Aile. Koca. İş. Sorumluluk. Başkalarının ona ne gözle baktığı. Kendine biçilen rolde, aslında kendinden, yapabileceklerinden bi haber olması. Gücü: Vicdanı.