İstanbul'da köklü bir ailede evlatlık olarak büyüyen Sıla, başına geleceklerden habersiz ve sorunsuz mutlu bir yaşam sürmektedir. Öldü sandığı gerçek ailesi ve onların karşı konulamaz töreleriyle bir gün ansızın tanışır. Hayatı alt üst olur.
Gerçek babası ve abisi, Sıla'nın büyüdüğü eve gelirler. Sıla'ya annesinin ölmek üzere olduğunu ve son isteğinin kızını görmek olduğunu söylerler. Aslında Sıla'yı berdel karşılığında vermek için, götüreceklerini saklarlar. Öz annesini merak eden Sıla, onu görmek için doğduğu şehre gittiğinde başına geleceklerden habersizdir.
Abisinin düğünü için hazırlandığında asıl kendi düğününe hazırlandığından habersizdir. Töreler gereği berdel verildiği Genco aşiretinin ağası Boran'la zorla evlendirilir. Çünkü Sıla'nın abisi Azad, ağanın kız kardeşi Narin'i kaçırmıştır ve kan dökülmemesi için aşiret berdele karar vermiştir. Sıla artık kanunların olmadığı, törelerin kanun kabul edildiği bu dünyada tutsaktır.
Düğün bitiminde Boran, Sıla'nın bu evliliğe aslında razı olmadığını öğrenir. Buna çok öfkelenip ortalığı birbirine katsa da artık nikah kıyılmıştır ve geri dönüş yoktur. İkisi de çaresiz aynı odaya mahkum olurlar. Ama bu asi, İstanbullu kızla, dediğim dedik ağanın aynı çatı altında yaşaması hiç de kolay olmaz.
Bu arada İstanbul'da da onu merak etmeye başlayan anne babası Sıla'dan haber alamayınca hemen yola koyulurlar. Tüm hayatı birden alüst olan Sıla, bu cehennemden kurtulmanın yollarını arar. Sıla, tek kurtuluşunun kaçmak olduğunu bilir. Bunun için elinden geleni yapsa da aşiretten, bu topraklardan kaçmak mümkün değildir. Ama Sıla kaçmak için eşsiz bir fırsat bulur.
Sıla'nın, kaçtığını fark edip, toplanan aşiret berdeli bozar. Alınan karar gereği, Narin ve Azad öldürülmek üzere evlerinden alınır. Sıla da yakalanıp öldürülecektir. Töre üçünün de canını alacaktır. Boran aşiretten önce Sıla'ya ulaşmak zorundadır. Ama Sıla'yı arayan sadece Boran değildir, müthiş bir kovalamaca başlar.
Sıla ailesini kaybettiği için perişandır. Ne olursa olsun onları görmek ister. Boran Sıla'yı hastaneye götürür. Bu sırada cenazeleri almak için Mardin'e gelen, Sıla'nın akrabası Burhan'la karşılaşır. Burhan, olan biten her şey için Sıla'yı suçlar ve Boran'a, Sıla'yı görmek istemediklerini, Sıla'nın artık İstanbul'da bir evinin olmadığını, bu aileyle hiçbir bağının kalmadığını söyler.
Emre'den İstanbul'daki ailesinin tüm mirasını kendisine bıraktıklarını öğrenen Sıla çok şaşırır. Türkiye'nin sayılı zenginlerinden olmak acaba Sıla'yı törenin kurbanı olmaktan kurtaracak mıdır? Emre ile Sıla'nın ilişkisini çözemeyen Boran onların yakınlıklarından rahatsız olur ve Emre'yi kendisine ait olan her şeyden uzak durması için sert bir dille uyarır.
Sıla, Narin'le sohbet ederken Boran'ın daha önce Yezda ile yaşadıkları büyük aşkı ve hazin sonunu öğrenir. Bu durum Sıla'nın Boran'a bakışını değiştirir. Aralarında kıskançlıkla karışık bir yakınlaşma başlar. Ama törenin yeni kurbanları olduğunu öğrenen Sıla, Boran'la aralarına tekrar öfkeden bir duvar örer.
Sıla ile Boran artık aşklarını tutkularını birbirlerinden saklayamazlar ama geçmişte yaşananlar aralarında buzdan bir duvar gibi yükselir. Sıla evin içinde kilitli kapıları açmak için sadece kendiyle değil ev halkıyla da karşı karşıya gelir. Ama asıl açması gerekenin kapı değil Boran'ın yüreği olduğunu büyük bir acıyla anlar.
Boran, Sıla'yı Emre'den kıskanır. Boran'ın Emre'yi Sıla'nın aklından silmek için seçtiği yol, birbirlerine ulaşmak için kurmaya çalıştıkları köprüleri yıkar. Sıla artık sadece kendisini tutsak gibi hissettiği için değil, Boran Ağa'nın hoyratça davranışından dolayı da ondan nefret eder. Boran töreleri ile Sıla arasında sıkışıp kalmıştır.