Özgür Çevik ve İpek Karapınar, Kırgın Çiçekler'i anlatıyor...
Özgür Çevik ve İpek Karapınar, Kırgın Çiçekler'i anlatıyor...
Yetimhanede yaşayan kızların hikayesini anlatan 'Kırgın Çiçekler'in oyuncularından Özgür Çevik ve İpek Karapınar; bu diziyle herkese umut vermek istediklerini söylüyor: Biz karamsar bir iş yapmıyor, acının içinde umut vâdediyoruz. Ayrıca bu dizi izleyicinin, daha önce görmek istemediği, görmezden geldiği olaylarla ilgili empati kurmasını da sağlıyor.
Yetimhanedeki genç kardeşlerimiz için bayramlar mutlaka daha özeldir.
Maneviyatın en anlamlı olduğu bu günlerde; bulunduğu kurumun izniyle ailesiyle görüşenler ya da ailesi olmayıp koruyucu aileleri ya da sosyal duyarlılığı olan vatandaşlarımız tarafından kurumlarda ziyaret edilen çocuklarımız var. Çocuk hakları konusunda pek çok sosyal sorumluluk projesi hazırlamış bir gazeteci olarak; son yıllarda yetimhaneler ve çocuk hakları konularında gerçeğe en yakın hikayeleri yansıtan, atv'nin sevilen dizisi 'Kırgın Çiçekler'in başrol oyuncularından Özgür Çevikve İpek Karapınar ile buluştum. Onlarla talihsiz çocuklarımızı ve dizinin yeni sezondaki gidişatını konuştuk...
Bu dönemde dizilerin ömrü tek sezon sürerken, siz 'Kırgın Çiçekler'de üçüncü sezona geldiniz. Tatil demeden yeni sezonun çekimlerine başladınız. Bu başarıyı nasıl buluyorsunuz?
ÖZGÜR ÇEVİK: Öncelikle herkese iyi bayramlar diliyorum. Bizim dizimizde ekip olarak mayamız tuttu diyebilirim. 90'ıncı bölümü çekiyoruz ve bu süre bizim için çok hızlı geçti. Sosyal içerikli, ağır bir dram işi yapıyoruz. İnsanlar doğru iletişimle birbirlerine bağlanmazsa, bu tarz dramlar 90 bölüm oyuncular için fazla olurdu.
Herkes birbirini sevdiği için birbirimizi rahatlatarak ve birbirimize oynamayı kolaylaştırarak çekimlere devam ettik.
O yüzden hızlı geçti, aksi takdirde çok zor olabilirdi.
İPEK KARAPINAR: Böylesine anlamlı bir günde dizimizle ilgili konuşmak bizler için çok değerli, bu vesileyle ben de herkese iyi bayramlar dilerim. 'Kırgın Çiçekler'in senaryosu gelmeden önce, ben de birçok oyuncu gibi pek çok senaryo okudum ama 'Kırgın Çiçekler' beni gerçekten çok etkiledi.
Yönetmenimiz, oyuncular, ekip bir bütünün içinde ve sevgiyle işini yapıyor. Biz çok mutlu çalışıyoruz ve bu da sanırım izleyiciye geçiyor. Biz dördüncü sezona da devam ederiz gibi hissediyorum.
Daha reşit olmayan oyuncularımız vardı ama şimdi onlar da reşit oldu.
Kaybettiklerimiz de oldu, ödül aldığımız günler de oldu. Büyük-küçük gözetmeden birbirimize sığındık.
İZLEYİCİ EMPATİ KURUYOR OLABİLİR
Gençlik projelerinde eğlenceli yaşamı ve gençlik aşklarını ele alan hikayelerin olduğunu görüyoruz. Burada ise tamamen hayatın daha ağır ve dramatik tarafları var. Yaşadığımız hayatta hangisi daha gerçek?
Ö.Ç.: Bence ikisine de ihtiyaç var. Bir tanesi insanlara gerçeği gösterip bir şey öğretmeyi amaçlıyor. Diğeri ise güzel hayatları göstererek insanlara hayal kurduruyor.
Hepimiz dizi izlerken kendimizi o hikayelerin içerisinde hissederiz. Biz karamsar bir iş yapmıyoruz; acının içinde umut vâdediyoruz.
İ.K.: Dizideki kızlarımızın yaşları küçük. Popüler anlamda bir anda parlamalarına rağmen, asla bunu böyle kullanmıyorlar ve böyle yaşamıyorlar. Tabii ki yaşı büyük oyuncular da onlara örnek teşkil ediyor.
Dizinin oyuncuları olmanız bir yana aslında sizler de birer izleyicisiniz. Sizce bu dizi topluma vermek istediği mesajı yerine ulaştırabildi mi?
Ö.Ç.: Mesajdan ziyade umut vermeye çalışıyoruz ve bu, seyirciye geçiyor.
Çünkü bizim yansıttığımız şekilde yaşayan insanlar var. Yoksa hiç kimse bu kadar dramatik bir şeyin içerisine girip yüzmeye devam etmez. Biz de hayatın tam olarak ne olduğunu bilmiyoruz; neyin mesajını verebiliriz ki!
İ.K.: Daha önce düşünülmemiş ya da unutulmuş yaşamlar var. Belki izleyici; görmek istemediklerimiz, görmezden geldiklerimiz, gördüğümüz zaman kafamızı çevirdiklerimizle daha fazla empati kuruyor olabilir.
Yetimhane ortamında olmak nasıl bir psikoloji sizce?
Ö.Ç.: Empati kurmaya çalışırken, göründüğünden daha sert durumlar olduğunu anlıyoruz. Aile meselesini, hepimiz kendi ailemiz çerçevesinden biliyoruz.
Ama ailesizliği bilmek, üzerine düşünülmesi gereken bir konudur. Uzaktan biliyorum demekle olmuyor. Bir çocuğun, ileride topluma açabileceği yaraları da işaret edebiliyor.
Uzaktan basit geliyor ama gerçekte içine girdiğiniz zaman anlayabiliyorsunuz.
İ.K.: İnanılmaz acı, hatta bazı çocukları annesi getiriyor. Mesela dizideki 'Feride', en son seçenek olarak çocukların oraya getirilmesini istiyor. Çok zor şartlar ve psikolojiler altında çocuklar geliyor. Fakat yurtlarda, onları her zaman sırtlayan ve zor şartlarda yanlarında olmaya çalışan insanlar da var. Biz de o karakterleri canlandırmaya çalışıyoruz.
Özgür Bey siz dizideki 'Feride'yle, İpek Hanım siz de dizideki 'Toprak' ile arkadaş olmak ister miydiniz?
Ö.Ç.: 'Feride'yi tanımak isterdim. (Gülüyor) 'Feride' gibi keskin karakter özelliklerine sahip birilerini tanımıyorum ama ona benzer insanlar gördüm. Gerçek hayatta karşılığı var ve öyle insanları seviyorum.
İ.K.: Özgür, öyle deme; bayıla bayıla seviyordun. (Gülüyor) Özgür'ün oynadığı 'Toprak' karakteri; çok nazik ve iyi niyetli biri, çocukların hem hocası, hem de arkadaşları gibi. Tabiri caizse bir İstanbul beyefendisi gibi ruhu olan bir karakter. Bu da, bu zamanda zor bulunur. O yüzden öyle bir insanla arkadaş olmak isterdim.
Biraz işlerden uzaklaşmamız gerekirse, sizin hayatlarınız nasıl gidiyor?
Ö.Ç.: Dayı oldum; yakın zamanda yeğenim oldu. O yüzden çok mutluyum.
İ.K.: Benim de bayram arifesinde ağabeyim nişanlandı, onun heyecanını yaşadık.
Bu kadar ağır hikayelerin işlendiği bir dizide olmak kendi karakterlerinize nasıl sirayet ediyor?
Ö.Ç.: Bu işin içerisindeki herkesin buna duyarlı olduğunu ve bu sayede oynayabildiğini düşünüyorum. En nihayetinde hepimiz profesyoneliz ve duygusallığın bizi sakatlamasına izin veremeyiz.
İ.K.: Eve gittiğim gibi hemen yatağa giremiyorum. Önce bir kahve ya da çay içip üzerimdeki o ağırlığı biraz yumuşatmaya çalışıyorum. Biz de her bölümde, her sahnede yeni şeyler öğreniyoruz. Tabii ki çok fazla o acıların içerisinde kalıp kavrulmamak lazım; çünkü bir şekilde hayat devam ediyor ve bu farkındalıkla yaşamak gerekiyor.
Umut vermemiz gerekirse; çocukların talihsiz olması ya da kurumlarda yaşaması avantaja dönüştürülemez mi?
Ö.Ç.: Bu bir bitiş değil. Burada devlete ve kurumlara çok iş düşüyor. Tabii ki sistem üzerine düşeni yapıyor ama her toplumun kendi problemlerine göre çocuk gelişimini şekillendirmesi gerekiyor. Bu konularla yüzleşmek çok zor diyebilirim. Herhangi bir ideolojiye ya da rüzgara kapılmadan bu sistemi kurmamız gerekiyor.
İ.K.: Bizim yaptığımız gerçeğe yakın bir oyun ama kurumlara gittiğiniz zaman gerçekle yüzleşiyorsunuz. Gerçeği yansıtmaya ve elimizden geldiğince tam oynamaya çalışıyoruz. Belki de önceliklerin, önce onlarda olması gerekiyor.
Özgür Bey, siz bir müzik yarışmasıyla meşhur oldunuz. İpek Hanım, siz de konservatuvarın keman bölümünden mezun olmuşsunuz. Şu an karşımda oturan iki oyuncunun da geçmişinde müzik var. Şartlar mı sizi oyunculuğa itti?
Ö.Ç.: Hep içimden gelen şeyin peşine düştüm. Temelde tutarlıyım ancak isteklerim ve yaptıklarım arasında tutarsız olabilirim. Çok şey yapmak isterken kendinizi bir yolda bulursunuz. Ben de kendimi oyunculuk yaparken buldum. Yaptığım işi ve çeşitliliği seviyorum ama beni motive eden hayallerin arasında müzik var. Sanırım İpek, müzik konusunda benden hızlı ilerleyecek. Neredeyse sette müzik grubu kurduk, ekibimizde müzik geçmişi olan çok insan var.
İ.K.: Dizi setlerinin çalışma saatleri belli ve başka bir şeye mesai ayırmak zor diyebilirim. O yüzden müzik aşkımız biraz ertelendi ama artık ne olursa olsun yapacağız. Müzik konusunda benim zamanım geldi. Bir müzik grubu kurmak gibi niyetim vardı ve artık o planlar yavaş yavaş yoluna girmeye başladı. Müzik her zaman hayatımızda var. Ben ileriye yönelik bir albüm yapmak istiyorum. Belki de Özgür ile birlikte bir proje yaparız.
Sizler aile ortamında büyüdüğünüz için kendinizi şanslı hissediyor musunuz?
Ö.Ç.: Belki şans demek yerine memnun olmak diyebiliriz. Ailemden ve yaşadığım hayattan dolayı kendimi memnun hissediyorum. Yetiştirme yurdundaki bir çocuk, zor şartlarda büyümüştür ama oradan da süper çocuklar çıkabilir, tarihe çok büyük imzalar atabilirler. Dünya tarihinde bu şartlarda büyümüş bilim adamları da, sanatçılar da var. Newton'un babasızlık problemi olmasaydı belki de bir sürü şeyi bulamayacaktı. Bugün bunları görünce şansın ne olduğunu sorgularsınız.
İ.K.: Onlar şanssız, biz şanslıyız gibi bir ayırım yapmak istemem ama sağlıklı babam, annem ve kardeşim olduğu için kendimi şanslı hissediyorum. Ama bunlar olmasaydı da bir şekilde hayatla mücadele ederdim.
İpek Hanım, keman çalan müzisyenler daha naif olarak bilinir. Özgür Bey, siz de bildiğim kadarıyla rock müzikle ilgileniyorsunuz; rockçılar da asi kişilikler olarak tanınır. Müzik tarzlarınız kişiliklerinizi yansıtıyor mu?
Ö.Ç.: Asi olabilirim çünkü hakka ve adalete inanırım. Kişinin kendini tarif etmesi kolay değil ama İpek'in çok duygusal ve kırılgan biri olduğunu söyleyebilirim. Bu da bir insan için hoş bir özellik. Yoksa şehir hayatı içinde yaşam, makineleşmek demektir.
İ.K.: Sanatçılar; gayet kırılgan, bazen alıngan ve naif olabilirler. Tabii ki bu özellikler bende de var. Yaşanmışlıklar da karakterinizi daha sağlamlaştırabiliyor ama bazen daha kalın kabuklu hale gelebiliyoruz. Elimden geldiğince o inceliğimi korumaya çalışıyorum.
GÜNAYDIN/SABAH